14 Aralık 2014 Pazar

Klasisisim:
1)  Aynı görüşte olan sanatçıların bir araya gelerek belirledikleri ilkeler doğrultusunda yapıt ortaya koymalarıyla ortaya çıkmış edebi anlayışlara akım ya da diğer ifadesiyle ekol denir. Edebiyat akımlarının oluşmasında toplumsal değişmeler ve gelişmeler, bilimsel ve teknolojik yenilikler, bireysel özelliklerdeki farklılaşmalar etkili olmuştur. Genellikle birbirlerine tepki olarak ortaya çıkan edebiyat akımlarının temsilcileri, akımlarının ilkelerini kendileri belirlemiştir. Avrupa'da edebi akımlar başlamadan önce, iki önemli düşünce ve sanat anlayışı vardı: İnsana değer veren, onu sevip yücelten hümanizm ve bilimi, aklı ve özgürlüğü benimseyen rönesansçılık. İşte klasisizm bu şartlarda doğmuştur. Klasisizm, edebiyatta Antik Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. "1660 ekolü" olarak da bilinir. Bu akımın başlıca özellikleri şunlardır:

* 17. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkan edebiyat akımıdır.
* Bu akıma bağlı sanatçılar akla ve sağduyuya değer verirler.
* İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır.
* Sanatçılar, konularını eski Yunan ve Latin mitolojisinden, edebiyatından alırlar.
* Bu akımın temsilcileri sanat için sanat görüşünü savunurlar.
* Sanatçı eserde kişiliğini gizler. Yapıta kendini yansıtmaz.
* Sıradan insanlara eserlerinde yer vermezler.
* Klasik eserlerin kahramanları seçkin kişilerdir.
* Kişiler ruhsal özellikleriyle ele alınır.
* Eserde önemli olan konu değil, konunun işleniş biçimidir
* Anlatımda kusursuzluk esastır. Dil açık, yalın ve soyludur.
* Tiyatroda üç birlik kuralına (yani olay, zaman, mekân birliğine) uyulur.





Dünya edebiyatındaki temsilcileri:
Şiir ve eleştirileriyle Boileau (ki kendisi klasisizmin kurucusu kabul edilir.)
Komedi türündeki eserleriyle Moliere,
Trajedi alanında Corneille ve Racine,
Fabl türünde La Fontaine,
Karakterler adlı eseriyle La Bruyere,
Denemeleriyle Montaigne,
Romanlarıyla Madam De La Fayette ve Fenelon
Hitabet türüyle Bousset
bu akımın öne çıkan sanatçılarıdır.

Türk edebiyatında :
Şinasi, Ahmet Vefik Paşa

Şinasi'nin La Fontaine'den; Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere'den yaptığı çeviriler klasisizmi edebiyatımıza taşımış ve tanıtmıştır.

Burada bir ekleme yapmak uygun olacaktır: Türk edebiyatı sanatçıları klasisizmin bütün niteliklerini göstermezler, klasisizme tam olarak uymazlar. Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey klasisizmin "Sanat, sanat içindir." anlayışından farklı olarak "Sanat, toplum içindir" anlayışını benimsemişlerdir.












Romantizm
* Romantizm, Fransa'da 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan, etkisini 19. yüzyılda gösteren bir edebiyat akımıdır. klasisizme tepki olarak doğmuştur.
Bu akımın doğuşunda en büyük etken 1789 "Fransız İhtilali"dir. Bu sebeple klasisizm, nasıl ki mutlak monarşi döneminin bir yansımasıysa romantizm de hürriyet, eşitlik ve demokrasi gibi düşüncelerin ürünüdür. J. J. Rousseau, Montesquieu ve Lamartine bu akımın zeminini hazırlamıştır. Bununla beraber Cromwell adlı dramın ön sözü ve Hernani adlı dramıyla Victor Hugo bu akımın kurucusudur, diyebiliriz. Çünkü Hernani'de klasisizme karşı büyük başarı kazanılmıştır.
Romantizmde duygu, hayal ve coşkunluk önem kazanmıştır. İşte bu nedenle bu akıma coşumculuk da denmektedir. Bu akıma bağlı sanatçılar tabiata yönelmiştir. Genellikle tabiat, aşk, ölüm konularını işlemişlerdir. Bu sanatçılar için gözlem ve betimleme çok önemlidir.

Bu söylediklerim dışında romantizmin öne çıkan diğer ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:
* Bu akımda klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.
* Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine; Hristiyanlıktan, tarihten ve günlük yaşamından alınır.
* Bu akıma bağlı sanatçılar akıl yerine, duygulara ve hayallere önem verirler.
* Eserlerinde kişiliklerini gizlemezler. Kişiliği gizlememek nedir diye soranlar onlar oluyor. Şudur: Bu akımın temsilcileri olaylar karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatmışlardır. Bir diğer ilke, bu akım yazarlarının sanat toplum içindir görüşünü benimsemeleridir. Bu yönüyle de klasisizmden ayrılırlar.
* Romantizmde tabiat önemlidir.
* Konular işlenirken iyi-kötü, doğru-yanlış, ak-kara gibi karşıtlıklardan yararlanırlar.
* Son olarak bu akımda üç birlik kuralı (yani yer, olay ve zaman birliği) terk edilir.

Dünya edebiyatında :
Victor Hugo,
Voltaire,
Shakespeare,
Lord Byron,
Goethe,
Schiller,
Jean Jacques Rousseau,
Chateaubriand,
Lamartine,
Alfred de Musset,
Aleksandre Puşkin


Türk edebiyatında:
Roman ve tiyatrolarıyla Namık Kemal,
ilk romanlarıyla Ahmet Mithat Efendi,
tiyatrolarıyla Abdülhak Hamit Tarhan,
şiirleriyle Recaizade Mahmut Ekrem romantizmin bizdeki temsilcileridir.





















Realizm
Realizm 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak doğmuştur. Gerçekliği ilke dinen bir akımdır. Gustave Flaubert'in yazdığı Madame Bovary adlı romanın yayınlanması romantizm akımının, realizm akımı karşısında yenilgisi olarak kabul edilmiştir. Madame Bovary ilk büyük realist roman sayılır.
Esasen Aguste Comte'un pozitivizm felsefesinin, insanın sadece gördüğüne inanması gerektiğini savunmasının edebiyata yansıması realizm olmuştur, diyebiliriz. Realizm pozitivizmin etkisinde doğmuştur. Bu akımın diğer özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
* Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve yaşayan kişilerin benzerleridir.
* Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların kişiliklerini çizen çevre ve ortamın tanıtılmasına önem verilir.
* Realist sanatçılar, yapıtlarını oluştururken insanları eğitme amacı gütmemişlerdir. Yapıtlarında sadece gerçekleri anlatan bir gözlemci konumunda kalmışlardır.
* Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz, kahramanın gözüyle yapılır.
* His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtır.
* Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
* Yapıtlarda biçimsel güzelliğe önem verilir.
* Üslup açık ve yapmacıksızdır.
* Ve son olarak bu akım hikâye ve romanda uygulanır.

Dünya edebiyatında kimler bu akımın temsilcileridir?
Gustave Flaubert, Stendhal, Honore de Balzac, Daniel Defoe, Charles Dickens, M. Twain, Hemingway, Turgenyev, Çehov, Gorki, Gogol, Tolstoy, Dostoyevski.

Türk edebiyatında kimler var?
Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin ve Halide Edip Adıvar'ı realizmin bizdeki temsilcileri arasında sayabiliriz.

Natüralizm
Natüralizm, realizmin daha ileri ve abartılı biçimi olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkmıştır.
* Determinizm anlayışını romana getiren bir akımdır.
Peki, nedir determinizm? Determinizm, tabiat olaylarında aynı sebepler aynı sonucu doğurur anlaşını benimseyen bir akımdır. İşte natüralistler, determinizmi bu tanımın ışığında topluma ve insana uyguladılar. Toplumu büyük bir laboratuvar, insanı deney konusu, sanatçıyı da bilgin olarak kabul etmişlerdir. Gerçek yaşamı bütün yönleriyle anlatmışlardır. İğrenç, çirkin ve bayağı sahneleri anlatmaktan çekinmemişlerdir. Kötü kişiler kötü kişileri yetiştirir. Kişinin bunda günahı yoktur. Natüralistler toplumsal nedenleri bir yana bırakmışlar, yalnızca yaşananı nesnel bir biçimde anlatmışlardır. Bu sebeple onlara zabıt katibi yakıştırması yapılır. Emile Zola natüralizmin kurucusudur. Bu akımın bunların dışında başlıca ilkelerini şöyle özetleyebiliriz:
* İnsan kişiliğini anlatabilmek için soyaçekim yasalarından ve toplum biliminden yararlandılar.
* Roman kahramanı toplumun hangi kesiminden alınmışsa o kesimin ağzınan konuşturulur.
* Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına kadar verilir.
* Yazar eserde kişiliğini gizler.
* Gözlem ve tasvir önemlidir.
* Sanatçılar eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar.
* Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde tutulmuştur
* Sanat toplum içindir anlayışı doğrultusunda eserler verilmiştir.
* Realizmdeki biçim güzelliği ve konuyu sanatlı bir biçimde işleme kaygısı natüralizmde yoktur.
* Tiyatroda kostüm ve dekora önem veren natüralistlerin eserlerinde genel olarak kötümserlik hakimdir. Yapıtlarda yaşam çirkin, hatta iğrenç yönleriyle yansıtılır.
* Natüralizm kısa ömürlü bir akım olmakla beraber, gerçekçiliğin zenginleşmesini ve biçime öncelik tanımayan bir anlatımın gelişmesini sağlamıştır, diyebiliriz.

Dünya edebiyatında :
Emile Zola,
Guy De Maupassant,
Alphonse Daudet,
John Steinbeck,
Goncourt Kardeşler
Türk edebiyatında :
Hüseyin Rahmi Gürpınar,
Nabizade Nazım,
Beşir Fuat



Parnasizm
Parnasizm, Fransa'da 19. yüzyılın ikinci yarısında, Parnas şiir dergisi etrafında toplanan sanatçılar tarafından ortaya çıkarılmış bir edebi akımdır. Gautier bu akımın kurucusudur. Bu akıma mensup sanatçılara parnasyen denir.
* Romantizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Parnasyenleri romantiklerden ayıran en önemli fark "Sanat sanat içindir." ilkesine bağlı kalmalarıdır.
* Realizmle natüralizmin şiirdeki buluşması olarak kabul edilir.
* Parnasizm en kısa tanımıyla şiirde gerçekçiliktir.
* Bu akımda duygunun yerini daha çok düşünce alır.
* Sanatçılar nesnelerin dış görünüşünü aktarmışlardır. Betimlemeler ayrıntılı ve canlıdır.
* Kelimelerin sıralanışı ve ahenk bu akımda çok önemlidir.
* Kafiye ve redife önem verilir.
* Romantizmde bırakılan Eski Yunan ve Latin kültürüne dönülmüştür. Bu yönüyle parnasizm klasisizm akımıyla benzerlik gösterir.
* Parnasyenler şiirlerini daha çok sone tarzında yazar.


Dünya edebiyatında :
Gauthier, Theodore De Banvaille, Francois Coppee, Jose Maria De Heredia, Sully Prudhomme.
Türk edebiyatında bu akımın ilk izleri Servetifünun şairleri olanTevfik Fikret ve Cenap Sahabettin'nde görülür. Daha sonraları kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler görülür.

Sembolizm
* Sembolizm (diğer simgecilik) 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkmıştır. Bu akım, parnasizme tepki olarak doğmuştur. Sözcüklerin müzik ve sembol değerlerinden yararlanılarak yansıtılmasını benimseyen bir edebiyat akımıdır. Bu akıma göre:
* Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler değişerek anlatılabilir.
* Bu akıma bağlı sanatçılar şiirde anlam açıklığından kaçındılar. Duygular telkin yoluyla duyurulmaya çalışılır.
* Şiir anlaşılmak için değil, hissedilmek içindir.
* Şiirde alacakaranlık, ay ışığı, gündoğumu, günbatımı gibi belli belirsiz görüntüler yansıtılmıştır.
* Şiirde önemli olan musikidir, musiki değeri olmayan sözcükler kullanılmaz.
* Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
* Şiirler çok ağır bir dille oluşturulmuş, biçim kusursuzluğuna önem verilmiştir.

Dünya edebiyatında :
Baudelaire, Mallarme, Arthur Rimbaud, Paul Verlaine, Paul valery, Edgar Allen Poe

Türk edebiyatında bu akımın en başarılı örneklerini Ahmet Haşim vermiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Cenap Sahabettin de bu akımın önde gelen sanatçıları arasındadır.









Sürrealizm
Sürrealizm, Sigmund Freud'un "psikanaliz kuramı"nın edebiyata ve daha geniş tabiriyle sanata uyarlanmış biçimidir. Sürrealizme gerçeküstücülük de denmektedir. Bu akımın manifestosu Andre Breton tarfından 1924'te yayımlanmıştır. Sürrealizm; realizm, natüralizm ve parnasizm akımlarına tepki olarak doğmuş bir akımdır, diyebiliriz. Özetle, sürrealizm gerçekliğe karşıdır. 1925'ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başlamıştır. Ancak bu akım, resimden, sinemaya, tiyatroya kadar birçok sanat dalını derinden tesiri altına almıştır. İkinci Dünya savaşına kadar da etkinliğini sürdürmüştür.
Akımın bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre, insanın dış dünyadan edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş, rüya, yarı rüya durumunda çözülerek ortaya çıkar.

* Gerçeküstücülük, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurgulamıştır.
* Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar. Bilinçaltının karmaşık dünyasını sanata aktarmak gerekir.
* Bu akıma göre "Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren İçgüdü ve bilinçaltıdır."
Bu akıma bağlı sanatçılar hipnotize edilmiş insanlara şiir söyletmişlerdir.
* Sürrealizm çağdaş şiire birtakım zengin olanaklar getirmiştir.
Dünya edebiyatında :
Andre Breton, Luis Aragon, Paul Eluard.
Türk edebiyatında : Orhan Veli ve Cemal Süreyya.








Ekspresyonizm
Ekspresyonizm (bizdeki adıyla dışavurumculuk) Birinci dünya savaşından sonra, empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Ekpresyon Fransızca anlatım, ifade, dışa vurum demektir. Bu akım Almanya'da doğmuştur. Almanya'da çok rağbet görmüş, sanat dallarının hemen hepsinde uygulanmıştır. Resim ve sinemadaki etkisi çok güçlüdür. Çevremizi saran evrene ve dünyaya karşı ilgisiz görünen bu akım, insanın iç dünyasını ve bütün duygularını en gizli ve çıplak yönleriyle, olduğu gibi anlatır. Gerçekler her insana göre değişik olduğu için önemli olan, sanatçının kişiliğini ve gerçekleri kendine göre dile getirmesidir.
Bu akımın öne çıkan özellikleri şulardır:
* Sanatçılar, kendi içlerine kapanıp kendilerini gözlemlemiş, iç gözleme önem vermişlerdir.
* Bireyin en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım yolu kullanılmıştır.
* Yapıtlarda, fantastik ve korkunç olaylar anlatılmıştır.
* Amaç, insanların ruhsal durumlannın ortaya konmasıdır.
Ekpresyonistler, ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi yerleşik düzenlere karşı çıkmışlardır. Onlar toplum dışına itilmiş yoksuların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının, eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.

Dünya edebiyatında: Franz Kafka, Thomas Stearns Eliot, James Joyce












Fütürizm
Fütürizm (gelecekcilik) ) 1909'da İtalyan şair Tomasso Marinetti'nin Fransa'da yayımlanan bildirgesiyle ortaya çıkmış bir akımdır.
* Bu akımın sanatçıları yaşamın sürekli bir değişim içinde olduğunu, sanatın da yerleşik bütün kalıpları bir yana bırakması gerektiğini savunur. Sanatın hayattaki hızlı değişime ayak uydurarak yeni anlatım yolları bulması gerektiğini ifade ederler.
* Bu akım, "geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi" ilke edinmiştir.
* Makineyi, çark seslerini ve hızı mısralara taşıyan edebiyat akımıdır.
* Geleceği makineleştiren sanattır.
* Şiir her türlü atılımı, savaşı, sanayi girişimlerini, tersane ve makineleri övmelidir.
* Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve yeni anlatım biçimleri bulmalı.
* Edebiyat durgunluktan ve uyuşukluktan sıyrılmalıdır.
* Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası "sözcüklere özgürlük"tür.
Dünya edebiyatında: Marinetti, Mayakovski

Türk edebiyatında: Nazım Hikmet














Egzistansiyalizm
Egzistansiyalizm, kökü İlkçağ Yunan felsefesine kadar uzanan bir felsefe sistemidir. İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında bağımsız bir felsefe olarak ortaya çıkmıştır. Felsefe ve edebiyat alanında en önemli temsilcisi ve kurucusu Jean Paul Sartre'dır. Bu akıma göre, insan kendi özünü kendisi seçer. Bu görüş şöyle özetlenebilir: "Var" olma "öz"den önce gelir; yani, insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra olmak istediği gibi olur. Egzistansiyalizmin bu anlayışı, Nietzsche nin, "Her insan, tarihte eşi bir daha tekrarlanmayacak biricik harikadır.'' sözünde, özlü ifadesini bulur.

* Var olmayı her şeyden önce görenlerdir. Bu akıma var oluşçuluk da denir.
* İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir.
* İnsan bütünüyle özgür olmalıdır.

Dünya edebiyatında :
Jean Paul Sartre, Albert Camus, Andre Gide, Samuel Beckett, Franz Kafka
















Dadaizm
20. yüzyılın başlarında Tristan Tzara adlı gencin etrafında toplanan bir grup şair; "dada" sözcüğünü, kurmak istedikleri akıma ad olarak seçmiş ve dadaizmi kurmuşlardır. Fransızca bir sözcük olan dada, çocukların binerek oynadıkları "tahta at" anlamına gelir. Düzensiz sözcük ve imgelerin kullanıldığı bu akım, Birinci Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkıcı ortamda düş kırıklığına uğrayan aydın ve sanatçıların bir başkaldırısı olarak doğmuştur. Bir başka deyişle iki dünya savaşı arasında varlık gösteren ve toplumu uyuşukluktan kurtarma çabası güden bir harekettir.

* Bu akım sanatçıları çevrelerindeki hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmamış, her şeye kuşkuyla bakmışlardır.
* Bu akıma göre aklın hiçbir değerinin olmadığı kabul edilmelidir.
* Dil ve estetik kuralları bir yana bırakılarak kuralsızlık ilkesi benimsenmiştir.
* Bu akım temsilcileri kelimeleri rastgele kullanmak suretiyle şiir yazarlar. Onlar dil, biçim, uyak gibi kaygılar taşımaz. Dadaistlere göre estetiğin hiçbir değeri yoktur. İşin açıkçası, dadaistler insanları şaşırtmak istemişlerdir.
Temsilcileri: Tristan Tzara, Andre Breton, Luis Aragon, Paul Eluard, Jean Arp.











Postmodernizm
Postmodern terimini ilk kez Arnold Toybee, Bir tarih incelemesi adlı eserinde kullanmıştır. Yine 1934'te Amerika'da yayımlanan bir şiir antolojisinde de postmodern kelimesi geçmektedir. Postmodern "modern sonrası" demektir. Bir akım olarak postmodernizm 1960'larda varlığını iyice hissettirmiş, edebiyat dünyasında özellikle 1980'lerden sonra yaygınlık kazanmıştır. Postmodernizmin edebiyattaki yansımalarından bazıları şunlardır:
  1. Modern yaşamı sorgulayan ve reddeden bir tavrı benimsemek
  2. Tek tartışmasız bir gerçek anlayışı yerine gerçeğin ancak bir parçasının bilinebileceğine inanmak
  3. Sanatla egerçek arasındaki bağı koparmak ve yerleşik değerleri, okuyucunun rahatını kaçıracak yöntemler kullanarak sorgulamak
  4. Gerçekle kurmacayı iç içe kullanamak
  5. Modern dünyanın olumsuzlukları karşısındakaramsar bir tavır yerine, ironik, alaycı bir tavır almak
  6. Okuyucunun alışılmış doğrulardan sıyrılarak eserin oluşumuna katılmasını sağlamak
Dünya Edebiyatında postmodernizmin önemli temsilcileri kimlerdir?
Şu isimleri sayabiliriz: James Joyce, Wirginia Wolf, Franz Kafka, Albert Camus, Umberto Eco. İsmini andığım bu sanatçılar her eserleriyle olmasa da kimi yönleriyle bu akımın içinde yer alır.
Türk Edebiyatında Postmodernizm:

Türk edebiyatında eserlerinde postmodern eğilimi görülen, belli başlı sanatçılarımız ise şunlardır: Orhan Pamuk, Hilmi Yavuz, Oğuz Atay, Bilge Karasu, İhsan Oktay Anar, Yusuf atılgan, Latife Tekin ve Elif Şafak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder