Klasisisim:
1) Aynı görüşte olan sanatçıların bir araya gelerek
belirledikleri ilkeler doğrultusunda yapıt ortaya koymalarıyla
ortaya çıkmış edebi anlayışlara akım ya da diğer ifadesiyle
ekol denir. Edebiyat akımlarının oluşmasında toplumsal
değişmeler ve gelişmeler, bilimsel ve teknolojik yenilikler,
bireysel özelliklerdeki farklılaşmalar etkili olmuştur.
Genellikle birbirlerine tepki olarak ortaya çıkan edebiyat
akımlarının temsilcileri, akımlarının ilkelerini kendileri
belirlemiştir. Avrupa'da
edebi akımlar başlamadan önce, iki önemli düşünce ve sanat
anlayışı vardı: İnsana değer veren, onu sevip yücelten
hümanizm ve bilimi, aklı ve özgürlüğü benimseyen
rönesansçılık. İşte klasisizm bu şartlarda doğmuştur.
Klasisizm,
edebiyatta Antik Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci
yaklaşım ve estetik tutumdur. "1660 ekolü" olarak da
bilinir.
Bu akımın başlıca özellikleri şunlardır:
*
17. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkan edebiyat
akımıdır.
*
Bu akıma bağlı sanatçılar akla ve sağduyuya değer verirler.
*
İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek
esastır.
*
Sanatçılar, konularını eski Yunan ve Latin mitolojisinden,
edebiyatından alırlar.
*
Bu akımın temsilcileri sanat için sanat görüşünü savunurlar.
*
Sanatçı eserde kişiliğini gizler. Yapıta kendini yansıtmaz.
*
Sıradan insanlara eserlerinde yer vermezler.
*
Klasik eserlerin kahramanları seçkin kişilerdir.
*
Kişiler ruhsal özellikleriyle ele alınır.
*
Eserde önemli olan konu değil, konunun işleniş biçimidir
*
Anlatımda kusursuzluk esastır. Dil açık, yalın ve soyludur.
*
Tiyatroda üç birlik kuralına (yani olay, zaman, mekân birliğine)
uyulur.
Dünya
edebiyatındaki temsilcileri:
Şiir
ve eleştirileriyle Boileau (ki kendisi klasisizmin kurucusu
kabul edilir.)
Komedi
türündeki eserleriyle Moliere,
Trajedi
alanında Corneille ve Racine,
Fabl
türünde La Fontaine,
Karakterler
adlı eseriyle La Bruyere,
Denemeleriyle
Montaigne,
Romanlarıyla
Madam De La Fayette ve Fenelon
Hitabet
türüyle Bousset
bu
akımın öne çıkan sanatçılarıdır.
Türk
edebiyatında :
Şinasi,
Ahmet Vefik Paşa
Şinasi'nin
La Fontaine'den; Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere'den yaptığı
çeviriler klasisizmi edebiyatımıza taşımış ve tanıtmıştır.
Burada
bir ekleme yapmak uygun olacaktır: Türk
edebiyatı sanatçıları klasisizmin bütün niteliklerini
göstermezler, klasisizme tam olarak uymazlar. Şinasi, Ahmet Vefik
Paşa, Direktör Ali Bey klasisizmin "Sanat, sanat içindir."
anlayışından farklı olarak "Sanat, toplum içindir"
anlayışını benimsemişlerdir.
Romantizm
*
Romantizm, Fransa'da 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan,
etkisini 19. yüzyılda gösteren bir edebiyat akımıdır.
klasisizme tepki olarak doğmuştur.
Bu
akımın doğuşunda en büyük etken 1789 "Fransız
İhtilali"dir. Bu sebeple klasisizm, nasıl ki mutlak monarşi
döneminin bir yansımasıysa romantizm de hürriyet, eşitlik ve
demokrasi gibi düşüncelerin ürünüdür. J. J. Rousseau,
Montesquieu ve Lamartine bu akımın zeminini hazırlamıştır.
Bununla beraber Cromwell adlı dramın ön sözü ve Hernani adlı
dramıyla Victor Hugo bu akımın kurucusudur, diyebiliriz. Çünkü
Hernani'de klasisizme karşı büyük başarı kazanılmıştır.
Romantizmde
duygu, hayal ve coşkunluk önem kazanmıştır. İşte bu nedenle bu
akıma coşumculuk da denmektedir. Bu akıma bağlı sanatçılar
tabiata yönelmiştir. Genellikle tabiat, aşk, ölüm konularını
işlemişlerdir. Bu sanatçılar için gözlem ve betimleme çok
önemlidir.
Bu
söylediklerim dışında romantizmin öne çıkan diğer ilkelerini
şöyle sıralayabiliriz:
*
Bu akımda klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.
*
Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine; Hristiyanlıktan,
tarihten ve günlük yaşamından alınır.
*
Bu akıma bağlı sanatçılar akıl yerine, duygulara ve hayallere
önem verirler.
*
Eserlerinde kişiliklerini gizlemezler. Kişiliği gizlememek nedir
diye soranlar onlar oluyor. Şudur: Bu akımın temsilcileri olaylar
karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatmışlardır.
Bir diğer ilke, bu akım yazarlarının sanat toplum içindir
görüşünü benimsemeleridir. Bu yönüyle de klasisizmden
ayrılırlar.
*
Romantizmde tabiat önemlidir.
*
Konular işlenirken iyi-kötü, doğru-yanlış, ak-kara gibi
karşıtlıklardan yararlanırlar.
*
Son olarak bu akımda üç birlik kuralı (yani yer, olay ve zaman
birliği) terk edilir.
Dünya
edebiyatında :
Victor
Hugo,
Voltaire,
Shakespeare,
Lord
Byron,
Goethe,
Schiller,
Jean
Jacques Rousseau,
Chateaubriand,
Lamartine,
Alfred
de Musset,
Aleksandre
Puşkin
Türk
edebiyatında:
Roman
ve tiyatrolarıyla Namık Kemal,
ilk
romanlarıyla Ahmet Mithat Efendi,
tiyatrolarıyla
Abdülhak Hamit Tarhan,
şiirleriyle
Recaizade Mahmut Ekrem romantizmin bizdeki temsilcileridir.
Realizm
Realizm
19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da romantizmin aşırı
duygusallığına tepki olarak doğmuştur. Gerçekliği ilke dinen
bir akımdır. Gustave Flaubert'in yazdığı Madame Bovary adlı
romanın yayınlanması romantizm akımının, realizm akımı
karşısında yenilgisi olarak kabul edilmiştir. Madame Bovary ilk
büyük realist roman sayılır.
Esasen
Aguste Comte'un pozitivizm felsefesinin, insanın sadece gördüğüne
inanması gerektiğini savunmasının edebiyata yansıması realizm
olmuştur, diyebiliriz. Realizm pozitivizmin etkisinde doğmuştur.
Bu akımın diğer özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
*
Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve yaşayan
kişilerin benzerleridir.
*
Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların kişiliklerini
çizen çevre ve ortamın tanıtılmasına önem verilir.
*
Realist sanatçılar, yapıtlarını oluştururken insanları eğitme
amacı gütmemişlerdir. Yapıtlarında sadece gerçekleri anlatan
bir gözlemci konumunda kalmışlardır.
*
Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz, kahramanın gözüyle
yapılır.
*
His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtır.
*
Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
*
Yapıtlarda biçimsel güzelliğe önem verilir.
*
Üslup açık ve yapmacıksızdır.
*
Ve son olarak bu akım hikâye ve romanda uygulanır.
Dünya
edebiyatında kimler bu akımın temsilcileridir?
Gustave
Flaubert, Stendhal, Honore de Balzac, Daniel Defoe, Charles Dickens,
M. Twain, Hemingway, Turgenyev, Çehov, Gorki, Gogol, Tolstoy,
Dostoyevski.
Türk
edebiyatında kimler var?
Recaizade
Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet
Rauf, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay,
Reşat Nuri Güntekin ve Halide Edip Adıvar'ı realizmin bizdeki
temsilcileri arasında sayabiliriz.
Natüralizm
Natüralizm,
realizmin daha ileri ve abartılı biçimi olarak 19. yüzyılın
ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkmıştır.
*
Determinizm anlayışını romana getiren bir akımdır.
Peki,
nedir determinizm? Determinizm, tabiat olaylarında aynı sebepler
aynı sonucu doğurur anlaşını benimseyen bir akımdır. İşte
natüralistler, determinizmi bu tanımın ışığında topluma ve
insana uyguladılar. Toplumu büyük bir laboratuvar, insanı deney
konusu, sanatçıyı da bilgin olarak kabul etmişlerdir. Gerçek
yaşamı bütün yönleriyle anlatmışlardır. İğrenç, çirkin ve
bayağı sahneleri anlatmaktan çekinmemişlerdir. Kötü kişiler
kötü kişileri yetiştirir. Kişinin bunda günahı yoktur.
Natüralistler toplumsal nedenleri bir yana bırakmışlar, yalnızca
yaşananı nesnel bir biçimde anlatmışlardır. Bu sebeple onlara
zabıt katibi yakıştırması yapılır. Emile Zola
natüralizmin kurucusudur. Bu akımın bunların dışında başlıca
ilkelerini şöyle özetleyebiliriz:
*
İnsan kişiliğini anlatabilmek için soyaçekim yasalarından ve
toplum biliminden yararlandılar.
*
Roman kahramanı toplumun hangi
kesiminden alınmışsa o kesimin ağzınan konuşturulur.
*
Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına kadar
verilir.
*
Yazar eserde kişiliğini gizler.
*
Gözlem ve tasvir önemlidir.
*
Sanatçılar eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar.
*
Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde tutulmuştur
*
Sanat toplum içindir anlayışı
doğrultusunda eserler verilmiştir.
*
Realizmdeki biçim güzelliği ve konuyu sanatlı bir biçimde işleme
kaygısı natüralizmde yoktur.
*
Tiyatroda kostüm ve dekora önem veren natüralistlerin eserlerinde
genel olarak kötümserlik hakimdir. Yapıtlarda yaşam çirkin,
hatta iğrenç yönleriyle yansıtılır.
*
Natüralizm kısa ömürlü bir akım olmakla beraber, gerçekçiliğin
zenginleşmesini ve biçime öncelik tanımayan bir anlatımın
gelişmesini sağlamıştır, diyebiliriz.
Dünya
edebiyatında :
Emile
Zola,
Guy
De
Maupassant,
Alphonse
Daudet,
John
Steinbeck,
Goncourt
Kardeşler
Türk
edebiyatında :
Hüseyin
Rahmi Gürpınar,
Nabizade
Nazım,
Beşir
Fuat
Parnasizm
Parnasizm,
Fransa'da 19. yüzyılın ikinci yarısında, Parnas
şiir
dergisi etrafında toplanan sanatçılar tarafından ortaya
çıkarılmış bir edebi akımdır. Gautier bu akımın kurucusudur.
Bu akıma mensup sanatçılara parnasyen denir.
*
Romantizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Parnasyenleri
romantiklerden ayıran en önemli fark "Sanat sanat içindir."
ilkesine bağlı kalmalarıdır.
*
Realizmle natüralizmin şiirdeki buluşması olarak kabul edilir.
*
Parnasizm en kısa tanımıyla şiirde gerçekçiliktir.
*
Bu akımda duygunun yerini daha çok düşünce alır.
*
Sanatçılar nesnelerin dış görünüşünü aktarmışlardır.
Betimlemeler ayrıntılı ve canlıdır.
*
Kelimelerin sıralanışı ve ahenk bu akımda çok önemlidir.
*
Kafiye ve redife önem verilir.
*
Romantizmde bırakılan Eski Yunan ve Latin kültürüne dönülmüştür.
Bu yönüyle parnasizm klasisizm akımıyla benzerlik gösterir.
*
Parnasyenler şiirlerini daha çok sone tarzında yazar.
Dünya
edebiyatında :
Gauthier,
Theodore De Banvaille, Francois Coppee, Jose Maria De Heredia, Sully
Prudhomme.
Türk
edebiyatında bu
akımın ilk izleri Servetifünun şairleri olanTevfik Fikret ve
Cenap Sahabettin'nde görülür. Daha sonraları kimi yönleriyle
Yahya Kemal de bu akımdan izler görülür.
Sembolizm
*
Sembolizm (diğer simgecilik) 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da
ortaya çıkmıştır. Bu akım, parnasizme tepki olarak doğmuştur.
Sözcüklerin müzik ve sembol değerlerinden yararlanılarak
yansıtılmasını benimseyen bir edebiyat akımıdır. Bu akıma
göre:
*
Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler
değişerek anlatılabilir.
*
Bu akıma bağlı sanatçılar şiirde anlam açıklığından
kaçındılar. Duygular telkin yoluyla duyurulmaya çalışılır.
*
Şiir anlaşılmak için değil, hissedilmek içindir.
*
Şiirde alacakaranlık, ay ışığı, gündoğumu, günbatımı gibi
belli belirsiz görüntüler yansıtılmıştır.
*
Şiirde önemli olan musikidir, musiki değeri olmayan sözcükler
kullanılmaz.
*
Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
*
Şiirler çok ağır bir dille oluşturulmuş, biçim kusursuzluğuna
önem verilmiştir.
Dünya
edebiyatında :
Baudelaire,
Mallarme, Arthur Rimbaud, Paul Verlaine, Paul valery, Edgar Allen Poe
Türk
edebiyatında bu akımın en başarılı örneklerini Ahmet Haşim
vermiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet
Muhip Dıranas, Cenap Sahabettin de bu akımın önde gelen
sanatçıları arasındadır.
Sürrealizm
Sürrealizm,
Sigmund Freud'un "psikanaliz kuramı"nın edebiyata ve daha
geniş tabiriyle sanata uyarlanmış biçimidir. Sürrealizme
gerçeküstücülük de denmektedir. Bu akımın manifestosu Andre
Breton tarfından 1924'te yayımlanmıştır. Sürrealizm;
realizm, natüralizm ve parnasizm akımlarına tepki olarak doğmuş
bir akımdır, diyebiliriz. Özetle, sürrealizm gerçekliğe
karşıdır. 1925'ten
sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye
başlamıştır. Ancak bu akım, resimden, sinemaya, tiyatroya kadar
birçok sanat dalını derinden tesiri altına almıştır. İkinci
Dünya savaşına kadar da etkinliğini sürdürmüştür.
Akımın
bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre, insanın dış dünyadan
edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu
istekler düş, rüya, yarı rüya durumunda çözülerek ortaya
çıkar.
*
Gerçeküstücülük,
insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol
gösterici bir araç olduğunu vurgulamıştır.
*
Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar. Bilinçaltının karmaşık
dünyasını sanata aktarmak gerekir.
*
Bu akıma göre "Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı
yönlendiren İçgüdü ve bilinçaltıdır."
Bu
akıma bağlı sanatçılar hipnotize edilmiş insanlara şiir
söyletmişlerdir.
*
Sürrealizm çağdaş şiire birtakım zengin olanaklar getirmiştir.
Dünya
edebiyatında :
Andre
Breton, Luis Aragon, Paul Eluard.
Türk
edebiyatında : Orhan Veli ve Cemal Süreyya.
Ekspresyonizm
Ekspresyonizm
(bizdeki adıyla dışavurumculuk) Birinci dünya savaşından
sonra, empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Ekpresyon Fransızca
anlatım, ifade, dışa vurum demektir. Bu akım Almanya'da
doğmuştur. Almanya'da çok rağbet görmüş, sanat dallarının
hemen hepsinde uygulanmıştır. Resim ve sinemadaki etkisi çok
güçlüdür. Çevremizi saran evrene ve dünyaya karşı ilgisiz
görünen bu akım, insanın iç dünyasını ve bütün duygularını
en gizli ve çıplak yönleriyle, olduğu gibi anlatır. Gerçekler
her insana göre değişik olduğu için önemli olan, sanatçının
kişiliğini ve gerçekleri kendine göre dile getirmesidir.
Bu
akımın öne çıkan özellikleri şulardır:
*
Sanatçılar, kendi içlerine kapanıp kendilerini gözlemlemiş, iç
gözleme önem vermişlerdir.
*
Bireyin en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım yolu
kullanılmıştır.
*
Yapıtlarda, fantastik ve korkunç olaylar anlatılmıştır.
*
Amaç, insanların ruhsal durumlannın ortaya konmasıdır.
Ekpresyonistler,
ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi yerleşik düzenlere
karşı çıkmışlardır. Onlar toplum dışına itilmiş
yoksuların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının,
eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.
Dünya
edebiyatında: Franz Kafka, Thomas Stearns Eliot, James Joyce
Fütürizm
Fütürizm
(gelecekcilik) ) 1909'da İtalyan şair Tomasso Marinetti'nin
Fransa'da yayımlanan bildirgesiyle ortaya çıkmış bir akımdır.
*
Bu akımın sanatçıları yaşamın sürekli bir değişim içinde
olduğunu, sanatın da yerleşik bütün kalıpları bir yana
bırakması gerektiğini savunur. Sanatın hayattaki hızlı değişime
ayak uydurarak yeni anlatım yolları bulması gerektiğini ifade
ederler.
*
Bu akım, "geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe
yönelişi" ilke edinmiştir.
*
Makineyi, çark seslerini ve hızı mısralara taşıyan edebiyat
akımıdır.
*
Geleceği makineleştiren sanattır.
*
Şiir her türlü atılımı, savaşı, sanayi girişimlerini,
tersane ve makineleri övmelidir.
*
Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve yeni anlatım biçimleri
bulmalı.
*
Edebiyat durgunluktan ve uyuşukluktan sıyrılmalıdır.
*
Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin
parolası "sözcüklere özgürlük"tür.
Dünya
edebiyatında: Marinetti, Mayakovski
Türk
edebiyatında: Nazım Hikmet
Egzistansiyalizm
Egzistansiyalizm,
kökü İlkçağ Yunan felsefesine kadar uzanan bir felsefe
sistemidir. İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında bağımsız
bir felsefe olarak ortaya çıkmıştır. Felsefe ve edebiyat
alanında en önemli temsilcisi ve kurucusu Jean Paul Sartre'dır. Bu
akıma göre, insan kendi özünü kendisi seçer. Bu görüş şöyle
özetlenebilir: "Var" olma "öz"den önce gelir;
yani, insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra olmak
istediği gibi olur. Egzistansiyalizmin bu anlayışı, Nietzsche
nin, "Her insan, tarihte eşi bir daha tekrarlanmayacak biricik
harikadır.'' sözünde, özlü ifadesini bulur.
*
Var olmayı her şeyden önce görenlerdir. Bu akıma var oluşçuluk
da denir.
*
İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir.
*
İnsan bütünüyle özgür olmalıdır.
Dünya
edebiyatında :
Jean
Paul Sartre, Albert Camus, Andre Gide, Samuel Beckett, Franz Kafka
Dadaizm
20.
yüzyılın başlarında Tristan Tzara adlı gencin etrafında
toplanan bir grup şair; "dada" sözcüğünü, kurmak
istedikleri akıma ad olarak seçmiş ve dadaizmi kurmuşlardır.
Fransızca bir sözcük olan dada, çocukların binerek oynadıkları
"tahta at" anlamına gelir. Düzensiz sözcük ve imgelerin
kullanıldığı bu akım, Birinci Dünya Savaşı'nın getirdiği
yıkıcı ortamda düş kırıklığına uğrayan aydın ve
sanatçıların bir başkaldırısı olarak doğmuştur. Bir başka
deyişle iki dünya savaşı arasında varlık gösteren ve toplumu
uyuşukluktan kurtarma çabası güden bir harekettir.
*
Bu akım sanatçıları çevrelerindeki hiçbir şeyin doğruluğuna
ve varlığına inanmamış, her şeye kuşkuyla bakmışlardır.
*
Bu akıma göre aklın hiçbir değerinin olmadığı kabul
edilmelidir.
*
Dil ve estetik kuralları bir yana bırakılarak kuralsızlık ilkesi
benimsenmiştir.
*
Bu akım temsilcileri kelimeleri rastgele kullanmak suretiyle şiir
yazarlar. Onlar dil, biçim, uyak gibi kaygılar taşımaz.
Dadaistlere göre estetiğin hiçbir değeri yoktur. İşin açıkçası,
dadaistler insanları şaşırtmak istemişlerdir.
Temsilcileri:
Tristan Tzara, Andre Breton, Luis Aragon, Paul Eluard, Jean Arp.
Postmodernizm
Postmodern
terimini ilk kez Arnold Toybee, Bir tarih incelemesi adlı eserinde
kullanmıştır. Yine 1934'te Amerika'da yayımlanan bir şiir
antolojisinde de postmodern kelimesi geçmektedir. Postmodern "modern
sonrası" demektir. Bir akım olarak postmodernizm 1960'larda
varlığını iyice hissettirmiş, edebiyat dünyasında özellikle
1980'lerden sonra yaygınlık kazanmıştır. Postmodernizmin
edebiyattaki yansımalarından bazıları şunlardır:
- Modern yaşamı sorgulayan ve reddeden bir tavrı benimsemek
- Tek tartışmasız bir gerçek anlayışı yerine gerçeğin ancak bir parçasının bilinebileceğine inanmak
- Sanatla egerçek arasındaki bağı koparmak ve yerleşik değerleri, okuyucunun rahatını kaçıracak yöntemler kullanarak sorgulamak
- Gerçekle kurmacayı iç içe kullanamak
- Modern dünyanın olumsuzlukları karşısındakaramsar bir tavır yerine, ironik, alaycı bir tavır almak
- Okuyucunun alışılmış doğrulardan sıyrılarak eserin oluşumuna katılmasını sağlamak
Dünya
Edebiyatında postmodernizmin önemli temsilcileri kimlerdir?
Şu
isimleri sayabiliriz: James Joyce, Wirginia Wolf, Franz Kafka, Albert
Camus, Umberto Eco. İsmini andığım bu sanatçılar her
eserleriyle
olmasa da kimi yönleriyle bu akımın içinde yer alır.
Türk
Edebiyatında Postmodernizm:
Türk
edebiyatında eserlerinde postmodern eğilimi görülen, belli başlı
sanatçılarımız ise şunlardır: Orhan Pamuk, Hilmi Yavuz, Oğuz
Atay, Bilge Karasu, İhsan Oktay Anar, Yusuf atılgan, Latife Tekin
ve Elif Şafak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder